20 Nisan 2015 Pazartesi
BİR RÜYA: "THE PHANTOM OF THE OPERA"
OPERADAKİ HAYALET
Dünden beri bir rüyadayım. Hep görmeyi arzuladığım, hayal ettiğim ve şimdi uyanmak istemediğim, muhteşem bir rüya.
"The Phantom of the Opera" rüyası.
O muhteşem müziği duyduğumda yirmi yaşında, aşka aşık bir üniversite öğrencisiydim. Hayran kalmıştım. Yıllarca en sevdiğim şarkılardan biri oldu "angel of music", dinledikçe ruhumu göğe çıkaran.
On yıl önce filmi çekilince, benim için ete kemiğe büründü bu müzik. Hayranlığım katlandı. Kaç kere izledim bilemiyorum. Ve bir gün bu muhteşem eseri sahnede izleme hayali kurdum yıllarca, gerçekleşme ümidi beslemeden.
Veeee nihayet!...Hayalim gerçek oldu.
Nasıl anlatayım, nasıl kelimelere dökeyim yüreğimden geçenleri bilemiyorum. Zira aklımdan geçenlere de kelimelerim kifayetsiz kalıyor.
Dünden beri kalbim operadaki hayalet için atıyor. Hayaletin sesindeki, tavırlarındaki aşk ve tutku için. Dün izlediğim hayalet derin, insanın yüreğini titretecek, ruhunu kavuracak bir ateş, aşk ve tutkuyla sevilmek ve sevmek nasıldır hissettirdi. Dahası böyle bir tutkuyu arzulattı da.
Bu kadar derin, anlatmakta aciz kaldığım bir aşkı yıllar evvel bir fransız filminde görmüş ve hissetmiştim.
O kadar büyük ve kuvvetli bir aşkla sevmek ve sevilmek mümkün müdür? Bilmiyorum. Sanırım Karacaoğlan haklı "seversin, kavuşamazsın, karasevda olur" demiş. Ben sevdiğime kavuşmuşum yıllar önce, şimdi karasevda istemek ihanet olur.
Ama bu duyguyu hissetmek için ille de karasevdanın başına gelmesi de gerekmez. Bazen bir filim, bazen bir kitap, bazen de bir müzikal hiç ummadığınız anda bu duyguyu geçiriverir size. Tıpkı yeni aşık olmuş gibi hayaller aleminde, ayaklarınız havada, başınızda kavak yelleri gezersiniz bir süre. Tıpkı benim dünden beri olduğum gibi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)