HAMİLELİKTE MAHALLE BASKISI
Esra Erol'un talihsiz hamilelik olayıyla ilgili Ayşe Özyılmazel ve Mevlüt Tezel'in yazdıklarını okudum.
Mevlüt Tezel diyor ki, hamileyken bebeğini kaybeden Esra Erol keşke stresli ve yorucu işine devam etmek
yerine sezona ara verseydi. Belki bebeğini kaybetmezdi. Ekran önündeki hamile
ünlüler topluma örnek oluyorlar. Çok az
kilo almayı, doğuma kadar çalışmayı normalleştiriyorlar. Yanlış mesaj veriyorlar.
Ayşe Özyılmazel de karşı çıkıyor. Diyor ki hamilelik
hastalık değildir. Hamileler normal hayatlarına devam etmeliler. Esra Erol’u
çalışmaya devam ettiği için veya Çağla Şıkel’i, Ebru Şallı’yı çok az kilo aldığı
için eleştirmek yersiz.
Üzgünüm Ayşe, bence Mevlüt haklı.
Toplumun gözü önündeki kişiler rol modeli oluyorlar ve
onları her kesimden insanlar örnek alıyor.
Hamilelikte kilo almamayı başarmış olabilir bazı ünlüler.
Neticede diyetisyenleri, doktorları, spor koçları var sürekli danıştıkları. Son
derece dengeli beslenip, spor yaparak hem bebeği yeterince besleyip, hem de
fazla kilo almamayı başarabilirler. Hem çalışıp, hem de gerektiğinde yeterince
dinlenip dengeyi koruyabilirler.
Ama bu imkanlara sahip olmayan bir kadın fazla kilo almadan
ya da hamile değilmiş gibi çalışmaya devam ederek hamilelik geçirmeye
kalktığında sonuç facia olabiliyor. Bir kere toplumda, özellikle erkeklerde
şöyle bir algı oluşuyor; "bak fazla kilo almadan da hamile
olunabiliyormuş, demek ki bizim hatun çok yiyor" sonra hamile karısına
"çok şişmanladın" serzenişleri başlıyor. Zayıflık takıntısı olan
kadınlarda da aynı algı oluşuyor.
Hamilelikte çalışma konusunda da benzer bir durum söz
konusu. Evet hamilelik hastalık değil ama ilk üç ve son üç ayda daha dikkatli
olmak gerekiyor. Spor yaparken de, yemek yerken de hamile olduğunu göz önünde
bulundurarak ona göre davranmak gerekiyor.
Dinlenmen gerektiğinde vücudunun sesine kulak vermen gerekiyor. Ama rol
modellerimiz nerdeyse son güne kadar ekranlarda göründüğü için, patronlar,
çalışan hamilelerden de son güne kadar eski tempolarında işlerine devam
etmelerini, neredeyse işten çıkıp doğuma gitmelerini bekliyor. Böyle yapanlar
da var, şahidim. Ama her hamilelik bir değil. Ve bunu sadece yaşayan
bilir.
Hamile bir ünlü çok yorulunca işini ona göre uydurup
dinlenebilir. Ama sıradan hamilenin böyle bir imkanı yoktur. Göz önünde olan
hemcinslerinin aksine toplu taşıma araçlarıyla işe gidip gelmek, uzun mesai
saatlerine ayak uydurmak zorundadır.
Öyle yoruldum, sancılandım dinleneyim deme şansı da yoktur. Önlerinde
harıl harıl çalışıyor görülen, hamile ama hala zayıf rol modelleri varken,
patronuna, kocasına, çevresine derdini anlatması da mümkün değil artık.
Durumun vehameti nerde peki diye soracaksınız. Cevap
bebekte. Hastaneler düşük doğum kilolu,
vaktinden önce, gelişimini tamamlayamadan doğmuş bebeklerle dolu. Bunun sonucu
da gelişim geriliği. Yani yaşının gereklerini yapma yetisinden yoksun bebekler,
çocuklar.
İki çocuk annesi, full time çalışan bir kadın olarak
söylüyorum bunları.
İlk hamileliğim bebek
aşağıda olduğu için çok ağırdı. Her allahın günü performansımın düştüğünden
şikayet eden bir müdürle günde 14 saat çalışıyordum. Doktorum tüm diğer
doktorlar gibi “çalışabilirsin, hamilelik hastalık değildir” diyordu. Ama
“sancılandığında ayaklarını uzatıp, yarım saat dinlen” de diyordu. Oysa
patronlar doktorların ilk cümlesine kulak verir, ikincisini ise kulak arkası
eder. Öte yandan kayın validem ve eşim benimle aynı anda hamile olan Ebru
Şallı’ı gösterip gösterip benim ne kadar çok kilo aldığımdan, onun nasıl
incecik kaldığından dem vuruyordu. Ben de yediklerime dikkat ediyor, sağlıklı
ve dengeli besleniyordum ama, 15 kilo almıştım işte. Davul gibi şişmiştim.
Sonuçta, o kadar yoğun çalışmaya bebek daha fazla dayanamadı
ve 1 ay önce doğdu. Allahtan yeterli ve
iyi beslendiğim , patronumun kovarım imalarına kulak asmayıp stres yapmadığım
için bebeğin kilosu ve gelişimi
normaldi. Benden iki ay önce doğum yapan bir iş arkadaşım ise benim kadar
şanslı değildi. Bebeği düşük bir kiloda doğdu ve gelişme geriliği var hala.
İşyerindeki yüksek stres bebeğe yeterince kan gitmesini engellemiş. Beyindeki
bazı bölgeler yeterince gelişmemiş. Zayıflık takıntısını hamileliğinde de
sürdüren bir başka arkadaşımın çocuğunda da var gelişme geriliği . Doktorun deyimiyle hem kendisini hem bebeğini
aç bırakmış.
Mahalle baskısı öyle bir şey ki , üniversite mezunu
insanları bile etkisi altına alıyor. Hamilelikte mahalle baskısı ise ömür boyu
vicdana yük, yüreğe dert sonuçlar doğurabiliyor. Hanımlar siz siz olun, eğer bir gün diler de
hamile kalırsanız, mahallenin, mantığınızın değil kalbinizin ve bebeğinizin
sesine kulak verin. Onlar size doğruları söyler.